040:029
“Ey halkım, yönetim bugün sizindir ve ülkede siz egemensiniz. Ancak ALLAH’ın hışmı bize gelirse kim ona karşı bize yardım edebilir?“ Firavun da, “Size kendi görüşümü öğütlüyorum; size doğru yolu gösteriyorum“ dedi.
يَاقَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِرِينَ فِي الْأَرْضِ فَمَنْ يَنْصُرُنَا مِنْ بَأْسِ اللَّهِ إِنْ جَاءَنَا قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلَّا مَا أَرَى وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلَّا سَبِيلَ الرَّشَادِ
040:030
Gerçeği onaylayan adam dedi ki, “Ey halkım daha önceki partilerin günü gibi bir sonuca uğramanızdan korkuyorum.”
وَقَالَ الَّذِي ءَامَنَ يَاقَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ مِثْلَ يَوْمِ الْأَحْزَابِ
040:031
“Nuh, Ad, Semud ve onlardan sonrakilerin durumu gibi. Elbette ALLAH kullara haksızlık etmek dilemez."
مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِلْعِبَادِ
040:032
“Halkım, sizin için Toplanma Gününden korkuyorum.”
وَيَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِ
040:033
“O gün arkanızı dönüp kaçacaksınız; ancak sizi ALLAH’tan koruyacak yoktur. ALLAH’ın saptırdığına yol gösteren bulunmaz."
يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِرِينَ مَا لَكُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ عَاصِمٍ وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
040:034
Daha önce Yusuf da size apaçık delillerle gelmişti; fakat size getirdiği mesajı sürekli olarak kuşku ile karşılamıştınız. Nihayet o ölünce, “ALLAH ondan sonra elçi göndermeyecektir (O son elçidir)“ demiştiniz. ALLAH, kuşkuda sınırı aşanı böylece saptırır.”*
وَلَقَدْ جَاءَكُمْ يُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ فِي شَكٍّ مِمَّا جَاءَكُمْ بِهِ حَتَّى إِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَنْ يَبْعَثَ اللَّهُ مِنْ بَعْدِهِ رَسُولًا كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُرْتَابٌ
040:035
ALLAH’ın ayet ve mucizelerine karşı, hiçbir delile sahip olmadan tartışanlar, hem ALLAH katında ve hem de iman edenler katında büyük bir öfkeye muhataptır. ALLAH her kibirli zorbanın kalbini işte böyle mühürler.
الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي ءَايَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللَّهِ وَعِنْدَ الَّذِينَ ءَامَنُوا كَذَلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ
040:036
Firavun dedi ki, “Haman, benim için bir kule dik de yollara erişeyim.”
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَاهَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَبْلُغُ الْأَسْبَابَ
040:037
“Göklerin yollarına… Böylece Musa’nın tanrısına bir bakayım. Onun bir yalancı olduğunu onaylıyorum.” Firavunun kötü tavrı kendisine böyle süslenmişti ve böylece yoldan çıkarıldı. Firavunun planı elbette boşa çıkacaktı.
أَسْبَابَ السَّمَوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَى إِلَهِ مُوسَى وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ كَاذِبًا وَكَذَلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهِ وَصُدَّ عَنِ السَّبِيلِ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ إِلَّا فِي تَبَابٍ
040:038
Gerçeği onaylayan adam dedi ki, “Ey halkım, beni izleyin ki size doğru yolu göstereyim.”
وَقَالَ الَّذِي ءَامَنَ يَاقَوْمِ اتَّبِعُونِ أَهْدِكُمْ سَبِيلَ الرَّشَادِ
040:039
“Ey halkım, bu dünya hayatı geçici bir geçinmedir. Ahiret yurdu ise ebedi bir duraktır.”
يَاقَوْمِ إِنَّمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌ وَإِنَّ الْآخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ
040:040
Kim kötülük işlerse kendisine ancak onun kadar bir ceza verilir. Erkek veya kadın kim gerçeği onaylamış olarak erdemli işler yaparsa onlar bahçeye girerler ve orada hesapsız olarak nimetlenirler.
مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزَى إِلَّا مِثْلَهَا وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ فِيهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ
040:041
“Ey halkım, neden ben sizi kurtuluşa çağırırken siz beni ateşe çağırıyorsunuz?“
وَيَا قَوْمِ مَا لِي أَدْعُوكُمْ إِلَى النَّجَاةِ وَتَدْعُونَنِي إِلَى النَّارِ
040:042
“Siz beni ALLAH’a karşı nankör olmaya ve hakkında bilgim olmayan şeyleri ona ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Bense sizi O Üstün ve Bağışlayıcı olana çağırıyorum.”
تَدْعُونَنِي لِأَكْفُرَ بِاللَّهِ وَأُشْرِكَ بِهِ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَأَنَا أَدْعُوكُمْ إِلَى الْعَزِيزِ الْغَفَّارِ
040:043
“Kuşku yok ki, beni kendisine çağırdığınız şeyin ne dünyada ne de ahirette bir dayanağı yoktur. Dönüşümüz ALLAH’adır. Sınırı aşanlar, cehennemi boylayacaktır.”
لَا جَرَمَ أَنَّمَا تَدْعُونَنِي إِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْآخِرَةِ وَأَنَّ مَرَدَّنَا إِلَى اللَّهِ وَأَنَّ الْمُسْرِفِينَ هُمْ أَصْحَابُ النَّارِ
040:044
“Size bu söylediklerimi ileride hatırlayacaksınız. Ben işimi ALLAH’a bırakıyorum. ALLAH kullarını Görendir.”
فَسَتَذْكُرُونَ مَا أَقُولُ لَكُمْ وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
040:045
ALLAH onu, onların planladıkları kötülüklerden korudu. Firavunun taraftarlarını azabın en kötüsü kuşattı.
فَوَقَاهُ اللَّهُ سَيِّئَاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ
040:046
Onlara gündüz ve akşam ateş sunulacaklar. Dünyanın son gününde: “Firavunun taraftarlarını azabın en çetinine sokun.”
النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا ءَالَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ
040:047
Ateşte tartışırlarken, güçsüzler, büyüklük taslamış olanlara, “Biz sizin izleyicileriniz idik, öyleyse bu ateşin bir parçasını olsun bizden savabilir misiniz?“ derler.
وَإِذْ يَتَحَاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفَاءُ لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَصِيبًا مِنَ النَّارِ
040:048
Büyüklük taslamış olanlar, “Hepimiz onun içindeyiz. ALLAH kulları arasında artık hüküm vermiştir“ derler.
قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُلٌّ فِيهَا إِنَّ اللَّهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ
040:049
Ateştekiler, cehennemin gardiyanlarına, “Efendinize yalvarın da bizden azabı hiç değilse bir gün hafifletsin“ derler.
وَقَالَ الَّذِينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْمًا مِنَ الْعَذَابِ
040:050
Onlar da derler ki, “Elçileriniz size apaçık delillerle gelmemiş miydi?“ “Evet“ derler. Bunun üzerine onlar, “Öyleyse kendiniz yalvarın. Ne var ki inkârcıların yalvarması sonuç vermez.”
قَالُوا أَوَ لَمْ تَكُ تَأْتِيكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا بَلَى قَالُوا فَادْعُوا وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ
040:051
Biz elçilerimize ve iman edenlere bu dünya hayatında ve tanıkların duruşmalarda bulunacakları günde yardım ederiz.
إِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ ءَامَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ
040:052
O gün zalimlere özürleri bir yarar sağlamaz. Onlar laneti ve en kötü sonu hakederler.
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ
040:053
Biz Musa’ya hidayeti verdik ve İsrail oğullarını kitaba varis kıldık.
وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا مُوسَى الْهُدَى وَأَوْرَثْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ
040:054
Anlayış sahiplerine bir yol gösterici ve bir uyarı olarak.
هُدًى وَذِكْرَى لِأُولِي الْأَلْبَابِ
040:055
Öyleyse sabret. Çünkü ALLAH’ın sözü gerçektir. Günahların için de bağışlanma iste ve Efendini akşam sabah överek yücelt.
فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ
040:056
Hiçbir delile sahip olmadan ALLAH’ın ayet ve mucizelerine karşı tartışanların göğüslerinde, erişemeyecekleri bir büyüklenme vardır. Öyleyse ALLAH’a sığın. O İşitendir, Görendir.
إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي ءَايَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ إِنْ فِي صُدُورِهِمْ إِلَّا كِبْرٌ مَا هُمْ بِبَالِغِيهِ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِير
040:057
Göklerin ve yerin yaratılışı, insanın yaratılışından daha büyük bir şeydir. Ne var ki halkın çoğu bilmez.
لَخَلْقُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
040:058
Kör ile gören bir olmaz. Gerçeği onaylayıp erdemli davrananlarla kötülük işleyenler de bir olmaz. Ne kadar az düşünürsünüz.
وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَى وَالْبَصِيرُ وَالَّذِينَ ءَامَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسِيءُ قَلِيلًا مَا تَتَذَكَّرُونَ